Kolektif Yas ve Dayanışmanın İyileştirici Gücü
Bolu Kartalkaya’da yaşananlar, hepimizin yüreğinde derin bir sızı bıraktı. Böylesine büyük bir felaketi yazmak üzerine uzun uzun düşündük. İnsanlar olarak böyle bir acıyı konuşmalı, paylaşmalı mıyız? Yangının ardından hepimizin zihninde aynı sorular yankılandı: “Bu yaşananlar önlenebilir miydi?”, “Daha dikkatli olunsaydı bu kadar büyük kayıplar yaşanır mıydı?” Bu soruların varlığı, bir toplum olarak hissettiğimiz doğal bir kaygının yansımasıdır. Güvende hissetmek istemek insan olmanın en temel ihtiyaçlarından biridir. Abraham Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde de yer alan güvenlik ihtiyacı, yalnızca bireylerin değil, toplumların sağlıklı bir şekilde varlıklarını sürdürebilmeleri için olmazsa olmazdır.
Bu tür felaketler, insanların güvenlik hissini yitirmesine neden olur. Kendimizi savunmasız hissettiğimizde, doğal olarak kaygı duyarız. Bu kaygı, yalnızca bir tehlike algısının değil, aynı zamanda gelecekte benzer olayların yaşanmaması için bir çağrının da işaretidir. Kaygı duyuyoruz çünkü değer veriyoruz: Sevdiklerimize, çevremize ve geleceğimize. İşte bu nedenle bu yangın sadece bir bölgenin değil, hepimizin sorunu.
Kolektif yas, toplumların derin bir acıyı birlikte yaşaması ve bu acıyı anlamlandırmaya çalışmasıdır. Travma sonrası iyileşmenin temelinde yalnız olmadığını hissetmenin ve acıyı paylaşmanın yattığı bir gerçektir. Yas, bireysel bir süreç gibi görünse de aslında paylaşıldığında toplumsal bir güç haline gelir. İnsanlar birbirine destek verdikçe, yalnızca bireysel yaralar değil, toplumsal travmalar da iyileşir.
Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) gibi psikolojik etkiler, büyük felaketlerden sonra bireylerin ve toplumların ortak bir mücadele alanı haline gelir. Duyguların bastırılması ya da paylaşılmaması, bireysel ve toplumsal iyileşme sürecini olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle yazmak, konuşmak ve hislerimizi dile getirmek, bu sürecin önemli bir parçası olacağını düşündük.
Yangının ardından yayılan görüntüler, kaybolan hatıralar, çaresizlik içinde bekleyen insanlar… Bu görüntüler milyonlarca insanın yüreğine dokundu. İnsan beynindeki ayna nöronlar, başkalarının yaşadığı duyguları anlamamıza ve onlarla empati kurmamıza olanak tanır. İşte bu nedenle böyle bir acının ağırlığı, yalnızca yaşandığı bölgede değil, hepimizin omuzlarında hissedilir.
Dayanışmanın, bireylerin travmalarla başa çıkmasında en güçlü araçlardan biri olduğunu biliyoruz. İnsanların “yalnız değilim” hissine sahip olması, umutsuzluğu azaltır ve iyileşme sürecini hızlandırır.
Kolektif yasın bir parçası olarak yapılan her paylaşım, bir iyileşme çabasının ürünüdür. Bu yazıyı yazma sebebimiz de tam olarak bu: Acıyı paylaşmak, dayanışmayı hissettirmek ve “hep birlikte daha güçlüyüz” mesajını vermek. Çünkü iyileşme, yalnızca fiziksel yaraların sarılmasıyla değil, ruhsal destekle mümkün olur.
Bolu’da hayatları değişen, sevdiklerini kaybeden herkesin yanında olduğumuzu bilmenizi isteriz. Kolektif yasın ve dayanışmanın gücüne inanıyoruz. Bu süreçte birbirimize tutunarak, yalnız olmadığımızı hatırlayarak ve birlikte iyileşerek bu acının üstesinden gelebiliriz.
Unutmayalım ki dayanışma, yalnızca bir toplumun değil, bireylerin de iyileşme sürecindeki en önemli adımdır.
Çünkü bazen bir insanın ihtiyacı olan tek şey, yanında birilerinin olduğunu bilmektir.
Hep birlikte iyileşeceğiz.
Hep Birlikte İyileştiğimiz Yarınlara…